|
Nihayetinde insan
sesten ibarettir. Ömrünü, ölümüne ıssızlığına koşan, Amarok* koşucusu gibi
tamamlamak zorunda kalsa da. Alınan her nefes, kişide aklın varlığını, dünyaya
ses olarak duyurmak için verilir. Ses hayat belirtisidir. Çocuk doğduktan
sonra, ağlayarak çıkardığı ses ile hayata merhaba der. Sesini duyurduğu ölçüde
meramını anlatır, isteklerini kabul ettirir. Okul çağı sesini duyurmanın
disipline edildiği, kurallı cümlelere dönüştürmenin öğrenildiği dönemdir.
Sesini duyurmanın etkisi, muhatabının sesini duyurma isteğine izin verdiği
ölçüde artar ve iletişim başlar. Çağımızda okulların işlevi, geçmişte olduğu
gibi bilgi edinme ihtiyacından çok, iletişim becerisi eğitimi yapılan yerlere
dönüştüğü oranda artmıştır. Çocuk; meramını önce sesli anlatır ve
karşısındakini dinleyerek öğrenir. Okuma eylemi ile devam eder. Hitabın etkisi,
anlatılmak istenen konunun içeriğinden önce tutturulan ses tonuna ve şiddetine
bağlıdır. İşitsel öğrenme stiline sahip bir çocuk için sesini üst perdeden
çıkararak, okuduğu metni belleğine kaydetmesi anlaşılır bir şeydir ve öğrenme
yöntemidir. Ekranlarda eğitim konusunu dillendirip, tartışırken seyircilerin
tamamını işitsel öğrenme stiline sahip saymak ve dikkate alınmasını istemek,
vurgulanmak istenen konunun önemini azaltan bir sonuç doğurur. Ülkemizde,
öğrenim gören nüfusun görsel, işitsel, kinestetik vb. öğrenme stiline sahip
oldukları ve yaş guruplarına göre dağılımı konusunda hala kapsamlı bir
araştırma yapılamamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda, okullarda görev
yapan öğretmenlerle ilgili, elinde politika oluşturacak veriye sahip değildir.
Bu yüzden bir okulda öğretmen görsel ağırlıklı öğrenme stiline sahipse, yani
objeleri, bilgileri belleğine bir sıra dâhilinde, düzen içerisinde görüntülü
kaydediyorsa, öğrencilerine de aynı yöntemi uygular. Öğrenciden de, birlikte
çalıştığı kişilerden de aynı yöntemi takip etmelerini bekler. Bu öğrenme
stiline sahip kişiler muhayyileleri zengin, renkli ve sınırsız oldukları için,
doğru eğitimi alarak sosyal hayata karıştıklarında, özellikle görsel ağırlıklı
sinema, grafik mimar vb. alanlarda-mesleklerde- çok başarılı olurlar.
Öğrencilerin işitsel öğrenme stiline sahip olmaları durumunda o öğretmenden
yararlanmaları zor olduğu gibi o dersten nefret etmeleri bile mümkündür.
Başarısız olurlar ve bu durumun vebali eğitimin karar vericileri ve velilerdedir.
İşitsel veya kinestetik- eşya ve nesnelere dokunarak
algılanmasını sağlayan duyum; hareket duyumu-öğrenme stiline sahip olan
öğretmen için de aynı riskler mevcuttur. Kinestetik ağırlıklı bir çocuk
eşyaya, nesnelere ve muhataplarına bir konuyu dokunarak anlatır. Sürekli
hareket halinde olduğundan kinestetik olmayan herkese göre yaramaz ve
sıkıntı çıkaran kişi olarak yaftalanır.
Öğrenme sürecinde, iletişim arzu edilen düzeyde olamadığı için
öğretmenin mesleki isteğini de köreltir. Öğrencinin, öğretmen nezdinde başarısız
ve zekâsını sorgulamasından ötürü mutsuz, küskün ve kırgınlığına yol açar.
Ancak milli eğitim bakanlığının bu konuları sorun olarak görüp, çözüm için
nasıl bir politika oluşturduğu kamuoyunun meçhulüdür. Ülkemizin her gün
kurtuluşu için reçeteler üreten ve medyada pazarlayan onlarca kurumu-kişisi-
varken yukarıda bir kısmına değindiğimiz sorunları kim dikkate alır o da bizim
meçhulümüzdür.
Son günlerde,
kamuoyunda, dershanelerin kapatılma konusu,
üst perdeden ve çığlık atar tonda tartışılmaktadır. Ancak her gün eğitim
adına, EKRANLARDAN DUYDUĞUMUZ SESLER SİYASETİN ŞAMATASI TONUNDADIR, ÇÜNKÜ
OLAĞAN SES ÇIĞLIK ve FERYAT la aynı makamda değildir. Çünkü kavramlara yüklenen
anlamlarda ortak algı oluşturulmamışsa, hak talep edenler, üst perdeden ve
yüksek desibelli seslerle iletişim kurmaya çalışırlar. Evet, insan sesten
ibarettir ama bu ses bir araba dolusu kuru laftan ibaret değildir. Olmamalıdır…
Zira kelamın terazisinde zırva tartılmaz. Tartılırsa doğal olarak sonuç,
kırılan, dökülen ve hayıflanmaların biriktirilmesiyle asıl sorun gündemin
dışına düşer. Konu kişisel mecraya evrilir ve kör döğüşüne döner. Kanaatimizce
tablo budur.
Yakından baktığımızda, her zaman olduğu gibi EĞİTİM kavramı ÖĞRETİM
kavramı ile karıştırılarak algıda yanılsama- illüzyon- yapılmaktadır. Bilindiği
gibi Öğretim; İnsan-çocuk-a, bir amaca göre ve belirlenmiş yöntemlerle gereken bilgileri verme işidir.
Eğitim ise bir süreçtir. Öğretilen bilgilerin geçen zaman içerisinde,
kişinin karşılaşacağı olaylar ve sorunlar karşısında alacağı tutum ve
davranışları tayin ederken öğrendiklerini ne kadar içselleştirdiğini tarif eden
kavramdır. Öğretim kurumlarda edinilir. Okullar öğretim yapılan yerler olmanın
dışında çocuğun aileden sonra, dışındaki dünyaya adım attığı ilk adrestir. Aile
dışındaki insanlarla iletişim kurma becerisi ancak okulda öğrenilir. Bir
anlamda çocuğun sosyalleşmesini mevzuatın düzenlediği kurumlardır. Çocuk için okul;
dostluğun masumiyetini yaşadığı, aşk’ın çekirdeğini filizlendirdiği ve ileride
insanlaşmasını sağlayan kavramların içini doğru anlamlarla doldurduğu mekândır.
Sevgiyi, paylaşmayı, fedakârlığı öğrendiği gibi yukarıda anlatmaya
çalıştığımız, doğuştan sahip olduğu yetenek ve melekeleri eğer öğretmen
keşfedememişse, iletişim kopukluğundan dolayı nefret ve kırgınlığını
biriktirdiği yerlerdir de aynı zamanda. Ne yazık ki MÜFREDAT, NEFRET VE
KIRGINLIĞIN ÖLÇÜMÜNÜ YAPACAK ŞEKİLDE DÜZENLENMEMİŞTİR. Ancak sokağa
çıktığında veya yetişkin olarak topluma karıştığında, okulda biriktirdiği
nefret ve kırgınlık yıkıcılığa yol açarsa devlet kurumları devreye girmekte ve
faturayı toplum ödemektedir. Ve ne yazık ki okullarımız kuru bilgilerin
edinildiği ve başarının DERSANELERDE ÖĞRENİLEN TEST TEKNİĞİNE GÖRE, SINAVDA
ALINAN PUANLARLA ÖLÇÜLDÜĞÜ YERLER OLMUŞTUR.
ŞİMDİ DERSANELERİN OKUL OLMASI MI YOKSA OKULLARIN DERSANE OLMASI MI
eğitim ve öğretim sorunumuzu çözer?
KIRK KATIR MI, KIRK SATIR MI? 05.12.2013
* Amarok; Eski Türklerin ilk dövüş
sanatı. Uzun adının
açıklaması, Alpağut :eski bir Türk savaşcısı, kutsal bir kişi; Mengü : sonsuz, ebedi. Az rak : ender; Oğuz : eski Türklerin bir tanrısı (bu sanatta bilinen oğuz soyu anlamına
gelmez); Köreş :bugün güreş olarak kullanılan sözcük, eski çağda dövüşme veya çatışma
anlamına gelir. bu spor özgün uzun
adı yerine genelde AMOK kısaltmasıyla da tanınır.
|
|